RSS

Soma’nın Babasız Çocukları

09 Eki

canım babam

2014 yılı Türkiye için kapkara bir yıldı. Cumhuriyet tarihinin en büyük maden faciasında 301 madencimiz ekmek paraları için girdikleri yeraltında daha çok para kazanma hırsına bürünmüş patronlar yüzünden vefat ettiler. Bu facia bana 2 şey öğretti: Zenginlik öyle bir güçtü ki medya başta olmak üzere hiç bir siyasi ve hiç bir bürokrat olayın üzerine gidemedi; Türk milleti unutkandı ve popüler kültürün bugüne odaklı zihin yapısını maalesef benimsemişti. Medya ilk günkü infialden sonra olayı takip edip dava süreçlerini yansıtmayı bıraktı ve insanımız bu faciayı unuttu gitti.

Bu yazının siyasi bir yazı olmadığını, AK Parti’ye çakmak yahut onu aklamak için yazılmadığını not etmek isterim. Bu, sadece bir acının, yetimlerin başbaşa kalakaldıkları naçarlığın ve hepimizin başına gelebilecek hayat kadar gerçek bir çaresizliğin haykırışıdır. Olayı doğrudan neden iktidara mal etmiyorsun derseniz, servet karşısındaki bu büzülmeyi biz millet olarak hep gösteriyoruz derim. Hangi iktidar başta olursa olsun ne müfettişler işlerini yapabilirlerdi ne de medya farklı bir tutum gösterecekti. Acı ama gerçek bu bizim yapımız, biziz bu. Trafikte lüks, trilyonluk bir Mercedes ile polis çevirmesine girseniz sizce eski bir Şahin’in sürücüsü ile aynı muameleyi görür müsünüz? Ya da 19 Ağustos Depremi’nden sonra kağıt gibi dağılan evleri yapan kaç varlıklı müteahhit cezalandırıldı?

Belli ki patronların eli kolu uzundu, medyadan siyasete herkes birden sus pus oldu ve bu katliam unutuldu gitti. Bizler, Facebook profillerini ilk günler karartan Türk Milleti, yeniden yakışıklı güzel profil fotoğraflarımızı yükledik ve kıyafet, evlilik programları ile spor sonuçlarını tartışmaya devam ediyoruz. Kimseyi suçlamıyorum hayat devam ediyor, renkli yemek fotoğrafları, tatlı kedi ve köpek resimleri ile keyifli arkadaş aktiviteleri elbette sosyal medyayı dolduracak. Peki geride kalan, o acıyı artık bir kader gibi ömür boyu yaşayacak yetimleri merak ettiniz mi hiç?

Bir dost meclisinde Soma’nın çocukları için ne yapılabilir diye sorduklarında fikrimi söylemiştim. Çocuklarla İstanbul’u gezmeyi, rehabilite edici aktiviteler yapmayı; gülümsemelerini sağlamayı, okul meslek seçerken danışabilecekleri abileri ablaları olmasını sağlamalı demiştim. Bu çağrıma kulak veren bir dost, güzel bir proje hazırladı ve gerekli kaynakları bulup buluşturup yetimlerimizi İstanbul’a getirdi. Ben de hafta sonu fırsat buldukça onlarla birlikte olma şansı yakaladım. Bu arada projenin hayata geçmesi için çıkarılan bürokratik zorluklara, bir masadan diğerine aylar boyunca geç(e)meyen evraklara değinmek bile istemiyorum..

12 yaşında evin babası olmuş yiğitler, ceplerinde dolmuşa binecek parası olmayan öğrenciler tanıdım; baba kelimesini duyduklarında gözleri dolan kız kardeşlerim oldu. Hepsi de benim toprağımdan, benden sizden bizden biri olan arkadaşlardı. Birlikte olduğumuz sürece olayı hiç açmamaya çalıştık ve gözlerimizle bir suskunlukta anlaştık. İstanbul’u neşeyle dolaştılar, sevindik, dinlendik ve ayrılırken ağlaştık.

Onlar döndüler evlerine, hatıralarımız kaldı geride. Diledikleri zaman arayabilecekleri abileri ve ablaları olduğunu hissettiler. Ama gelecek bayram yine boyunları büküldüğünde, evlenme arifesinde aile ziyaretleri başladığında yaşayacakları hüzünleri düşünürüm… Allah, yardımcıları olsun, sabırlar versin; millet olarak bize de azıcık hafıza ve vicdan ihsan etsin. Ve yargıçlarımız, sorumlulardan ne kadar zengin ne kadar network sahibi de olsalar inşallah tamamen hesap sorabilirler.

 
 

Yorum bırakın